tasavvufun ortaya çıkış sebepleri nelerdir
Site De Rencontre Gratuite Pour Homme. 30 Temmuz 2021, 1556 Kayıtsız Üye tasavvuf nedir? tasavvufun ortaya çıkış noktası,gelişimi ve yayılması hakkında bilgi veriniz kim zamanında ortaya çıkmıştırCevap tasavvuf nedir? tasavvufun ortaya çıkış noktası, gelişimi ve yayılması hakkında bilgi Hoca TASAVVUF NEDİR? TASAVVUFUN TARİHİ VE ORTAYA ÇIKIŞI TASAVVUF Arapça olan bu kelimenin kaynağı hususunda ihtilaf vardır. En doğru olarak kabul edilen tahlile göre sûfi kelimesi, Arapça yün anlamına gelen "suf tan türemiştir. Suf’un nisbeti sufi’dir. Gömlek giyene takammasa denildiği gibi, suf giyene de tasavvafa denir. Bunun masdarı tasavvuf, ism-i faili mutasavvıftır.1 Kelime nereden türemiş olursa olsun, zühd ve takva hususunda titizlik gösteren bir zümreye "alem" olmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadis-i şeriflerde tasavvuf kelimesinin geçmediğini dikkate alan bazı müsteşrikler; bunun Hindistan’dan veya eski Yunan’dan geldiğini isbata çalışmışlardır.2 Ehl-i Sünnet ûleması tasavvufu "Şer’i hududları muhafaza ederek, Allahû Teâla cc’yı zikirde müdavim olmak ve rıza makamına ulaşmak" olarak kabul ve tavsiye etmiştir. Bu durumda tasavvufun kaynağını, Hindistan’da veya eski Yunan felsefesinde aramak boşuna bir gayrettir. Resûl-i Ekrem sav’in "Muhakkak ki ben, bir muallim olarak gönderildim"3 buyurmasındaki hikmeti iyi tefekkür etmek zorundayız. Sırat-ı müstakim üzere olmak, dünyevî-uhrevî saadetlere ulaşmak, Ancak Resûl-i Ekrem sav’i taklid etmekle olur. Kur’ân-ı Kerîm’de "Bir de peygamber size ne verdiyse her ne emir verirse onu tutun, nehyettiğinden de sakının"4 buyurulmuştur. ayrıca "Ve O, kendi hevâ ve hevesinden söz söylemez. O, Kur’ân ve din hususundaki eızıri ilka edilegelen vahiyden başka bir şey değildir."5 ayet-i kerimesi, sünnetin önemini ortaya koymaktadır. Nitekim bütün müçtehid imamlar; "Mütevatir sünnetin inkârı küfürdür" hükmünde ittifak etmişlerdir.6 Bazı çevreler ısrarla Resûl-i Ekrem sav’in hurma ağaçlarının budanmaması ile ilgili içtihadını gündeme getirip "sünnet bağlayıcı değildir" hükmüne varma arzusundadırlar.7 Halbuki Resûl-i Ekrem sav’in dünyevî meselelerdeki içtihadı ile din hususundaki sünneti arasında önemli farklar vardır. Nitekim Bedir Savaş’ında; savaş yerinin tesbiti ve savaş sonrası esirlerin durumu ile ilgili olarak, sahabe-i kiramla istişare etmiştir. Sahabe-i Kiram herhangi bir meselede Resûl-i Ekrem sav’e "Bu bir vahiy midir, yoksa içtihadınız mıdır?" diye vahiyse derhal teslim olurlar, herhangi bir itirazda bulunmazlardı. Bu aradaki vahiy kelimesinden, sadece Kur’ân-ı Kerîm’i anlamak mümkün değildir, çünkü kudsî hadis dediğimiz vakıa da mânâ itibariyle Allahû Teâla cc’dandır. Bu girişten sonra; son yıllarda ilm-i ledün adı altında, Resûl-i Ekrem sav’in ve Hülâfai Raşidin’in sünnetlerini tahrip eden bir akımdan söz etmek istiyorum. Bu konunun çok netameli olduğunu biliyorum. Buna rağmen Hz. Ebû Bekir ra’in "Allah rızası için söylenmeyen hiçbir sözde hayır yoktur. Aziz ve celil olan Allah yolunda harcanmayan hiçbir malda hayır olmadığı gibi, Allah için yaptıklarında insanların kınamasından korkanlarda da hayır yoktur"8 sözlerini düşündükçe bir hâl oluyorum. Şimdi konuya girelim Son yıllarda tasavvuf adına; kendisine nikâh düşen kadınlara el öptürenlerden, şehevî duygularını tatmin edenlere kadar acaip tipler türedi. Elbette bundan tasavvufi hareket mes’ul değildir. Çünkü tasavvuf, Allahû Teâla cc’nın emir ve nehiyleri altında sızlanmamak, sabretmek ve her an imtihan üzere olduğunu hatırda tutarak, hevâ ve hevesle mücadele etmektir."9 Bu mücadelede Resûl-i Ekrem sav’in ve Sahabe-i Kiram ra’ın hayatları örnek alınır. Şer’i şerife uymayan her davranış reddedilir. Ayrıca tarikat ve hakikat, şeriatın içinde kabul edilir. Çünkü "Şeriat-Tarikat-Hakikat" zincirine inanmak, şeriatı eksik kabul etmek anlamına gelir ki, insanı dalâlete ve küfre Ebû Yusr Muhammed Pezdevî "Şeriat hakikattir hakikat şeriattan başka değildir" buyuruyor.10 Bu bahsin devamında "hakikat şeriattan ayrı ve başkadır" görüşünü benimseyenler, evliyayı enbiyadan üstün kabul edenlerdir. Bunlar peygamber şeriatle, veliler hakikatle amel eder’ diyenlerdir. Bunlara "evliyacılar" adı verilmiştir, sapık bid’atçilerdir. Bunlar Allah cc’ın kitabına, Hz. Resûl-ü Ekrem sav’in sünnetine muhalefet ederler, bâtın, gizli ilim iddiasında bulunurlar" diyerek meseleyi ortaya koymaktadır. Bu noktada şeyhlerini "gizli ilim sahibi" olarak nitelendirmeyi şeref bilen müridler, ne yaptıklarını iyi düşünmelidirler!.. Ayrıca hata etmesi mümkün görülmeyen şeyh tasavvuru; batınîliğin yeniden tarih sahnesine çıkışını hazırlamaktadır. "Şeyh uçmaz, mürid uçurur" sözü iyi düşünülmeli; şer’i hududlara riayette titiz Yezid el-Bestamî ks’nin "Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır" 11 meâlindeki sözü herkesin ağzında… Hatta bunun hadis-i şerif olduğunu iddia edecek derecede ileri giden tiplere rastlıyoruz. Şer’î ilimlerden habersiz olan kimseler, "Şeytan mürşidim olmasın" gerekçesiyle, hemen harekete geçiyorlar. Kısa bir süre sonra inabe ile bey’at arasındaki mahiyet farkını bilmediği için, şeyhini halife zannederek "Bizim efendiye tâbi olmayan helak oldu!" demeye başlıyor. Ondan sonra; çık işin içinden, çıkabilirsen!.. Halbuki, tasavvufi bir harekete katılmak isteyen kimsenin, bu hususla ilgili ilimleri öğrenmesi farz-ı ayn’dır. Zira farz-ı ayn ilimler tarif olunurken "hangi durumda olursa olsun, bulunduğu halde meydana gelen işlerle ilgili bilgileri edinmek her müslümana farzdır"12 denilmektedir. İnabe. tıpkı nezr-i mutlak gibidir, bey’atla hiçbir alâkası yoktur. Bey’at, akıl baliğ olan mü’min’e farz-ı ayn olduğu halde13 inabe, tasavvufî eğitime karar verenler için lüzûmludur. Nitekim İmam-ı Gazzalî "Nefisleri zayıf, çevheri hakikatine ulaşmayacak durumda ise kendisine yardım edecek, maksuduna yetiştirecek müşfik bir muallime bağlanır. Nasıl ki tedavi yolunu bilmeyen hasta da, müşfik bir doktora müracaat ederse"14 diyerek, meseleyi izah etmiştir. Zikir, her mü’min üzerine vaciptir, Ancak inabe alan bir kimse, nezrettiği miktarda zikir yapmak Resûl-i Ekrem sav’in ve Hülâfa-i Raşidîrı in sünnetlerine riayet etmek durumundadırlar. Zühd ve takva hayatında da durum aynıdır. Şer’i şerifin hududlarına riayet olunmadığı süre içerisinde "tasavvufi" hayattan söz etmek mümkün değildir. Tâgûtî güçlere dua eden ve şeytâni vesveselerden kurtulamayan kimselerin; insanlara zühd ve takva’yı öğretebilmeleri imkânsızdır. Tasavvufla ilgili olarak kaleme alınmış lâtince birçok eserde bid’at ve hurafeler geniş bir yer tutmaktadır. Dolayısıyle dikkatli olmak ve şer’i hududları öğrenmek ve takva hayatı, cihadla yakından alâkalıdır. Türkiye’de; otiız iki farz arasında, cihada yer vermeyen latince eserler bol miktarda basılmakta ve dağıtılmaktadır… Halbuki nefsin hevâ ve heveslerini durdurabilecek tek ilâç, cihad’dır. Tasavvufî hayat temelde bu cihada dayanmak durumundadır. Aksi mümkün değildir. KAYNAKLAR 1 Süleyman Ateş, Sütemi ve Tasavvufi Tefsiri, 2 Başta L. Massignon, Joseph von Hammer, Nicholson olmak üzere, bütün oryantasavvufu Islâm’ın dışında görme arzusundadırlar. Kimisi Hind mistisizmine, kimisi de eski Yunan felsefesine benzetmişlerdir. Bu tezlerin Türkiye’de de, "Modernistlerce" benimsendiği gizlenemez. 3 İbn-i Mace el-Kazvinî, Sünenû İbn-i Mace, Çağrı Yayınları, c. I, sh. 83, Had. No 229. 4 Haşr sûresi 7. 5 Bkn. Necm sûresi 3-4, Tıbyan Tefsiri, İst. 1963, c. IV, 6 Molla Hüsrev, Mir’at el-Usûl fi Şerhi Mirkat elVüsûl, c. II, sh. 8 vd. 7 Prof. Abdülcelil İsa, Peygamberimizin İçtihadları, Ank. 1976, sh. 110-116, Mütercimler Dr. H. 8 İbn-i Kesir, Tefsiru’l Kur’ân’il A?im, 1969, Daru’1 Marife Yay. c. IV, sh. 342. 9 Abdurrahman es-Sülemî, Tabakatu’s Sufiye, Kahire 1953, sh. 454. 10 Sadru’1 İslâm Ebû Yusr Muhammed Pezdevî, Ehl-i Sünnet Akaidi, sh. 335-336 Mes’ele 93. 11 Prof. Dr. Süleyman Ateş, sh. 292. 12 İmam Burhanüddin ez-Zernûcî, Ta’limü’I Müteallim sh. 9 Müt. V. Yavuz. 13 Sünen-i Ebû Davud, İst. 1401, c. II, sh. 302, Hadis No 2942. 14 Prof. Dr. Süleyman Ateş, sh. 202. tasavvufun ortaya çıkış nedenleri, tasavvufun ortaya çıkış nedenleri nelerdir, tasavvufun ortaya çıkış sebepleri nelerdir Forum Duası Copyright © 2007-2021
Bu yazımızda tasavvuf nedir kısaca tanımı kısaca olarak bilgi aktaracağız. Toplumda dinin yaşanmasını kolaylaştıran ve içselleştirilmesini sağlayan bazı değer ve yargılar bulunmaktadır. Bunlar alimlerin içtihada açık alanlarda tefsir çalışmaları yapmasıyla ortaya çıkmıştır. Dinin toplum içinde yaşanmasını kolaylaştırmak, dini yaygın hale getirmek için bazı kurumlar da kurulmuştur. Tasavvuf, yaratıcının varlığını, birliğini, niteliğini anlamlandırma, kavrama, dini en iyi şekilde yaşama ve evrenin yaratıcının yaratma gücüyle idrak edebilme olgusudur. Tasavvuf, bizatihi dinin kendisidir. İslam’ı tam anlamıyla yaşama ve yaşatma şeklidir. Tasavvuf, bir felsefe olarak görülse de, felsefenin akıl yürütmesine karşı çıkmış olan karşı bir tez niteliğinde doğru dinin yaşanması ve hurafelerden ayıklanması gerektiğini ortaya koyarak, dinin özünü yaşama ve içselleştirme gayesi olarak tatbik edilmektedir. Tasavvufla uğraşan alimlere mutasavvıf denir.
tasavvufun ortaya çıkış sebepleri nelerdir